28 Eylül 2010 Salı

Hoşgeldin Sonbahar




Tatlı tatlı esen rüzgarlarıyla ve romantik yağmurlarıyla geldi sonbahar.....

Gökyüzünde soluklaşan güneşe gözüm çarpıyor... Herşeye rağmen ısıtıyor, aydınlatıyor beni. Enerjimi dengeliyor sonbahar.

Gözlerim çok uzaklarda.. Ruhum da öyle.

Kimine göre bitişe hazırlık, kimine göre ayrılık, kimine göre hüzün, benim için ise pürüzlerden arınma mevsimi sonbahar.

Devinimin, başkalaşmanın, şekil değiştirmenin ve çokca da huzur ve dinginliğin habercisi...

Adeta ruhum için metamorfoz.

Ne kadar fazlam varsa atarım sonbaharda, ağaçlar gibi. Kışa doğru tamamen çırılçıplak kalıp özgürleşmişimdir. Arınma mevsimidir benim için.

Kışa doğru tüy kadar hafif hissederim kendimi.

Sonra ilkbaharla birlikte tekrar yenilenirim, çiçeklenirim, yapraklanır dallarım.

Hüzün mevsimi derler sonbahara, benim için başlangıçtır, ilkbaharın aksine. Sonbaharda başlar benim için hayat.

Yeniden varolmak, yeniden başlamak için gereken bütün enerjiyi verir bana.

Esen rüzgarlar, yağan yağmurlar, düşen altın rengi yapraklarıyla alıp götürür fazlalıklarımı.

Hüznü çağrıştıran sararmış yapraklarınla, melankoliye davet eden tınınla, herşeyinle kabulümsün, iyiki geldin sonbahar....

Çok beklemiştim....



27 Eylül 2010 Pazartesi


Hangi Ayrılık?

Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?

Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?

Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam?
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?

Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
Hiç sanmam! ...
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
Olur mu be! . olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi?
Buruşturup bir kenara atılır mı?
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?

Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?

Dağ gibi adamı eze eze! ......
Hangi anası tipli parlak çömeze,
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
Ve! .. Hangi su bağışlatır?
Hangi musalla temizler seni?

Bu Nasıl Ayrılık? ...

Yusuf Hayaloğlu

10 Ağustos 2010 Salı

Konstantinos Kavafis'ten bir şiir.. ŞEHİR



Şehir

"Başka ülkeye, bir başka denize giderim" dedin.

Bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.

Her çabam kaderin olumsuz yargısıyla karşı karşıya

-bir ceset gibi- gömülü kalbim

Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?

Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam

Kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün

Boşuna bunca yılı tükettiğim ülkede

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın

Bu şehir arkandan gelecektir.

Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.

Aynı mahallede koşacaksın;

Aynı evlerde kır düşecek saçlarına.

Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.

Başka bir şey umma- Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,

Öyle tükettin demektir

Bütün yeryüzünde.....


Konstantin Kavafis



28 Temmuz 2010 Çarşamba

Zamanı Yönetmek


Dakikalar, saatler geçmiyor ama günler bir su gibi hızla akıp geçiyor. Zamanın akmasına engel olamıyoruz. Kimine göre ağır, kimine göre hızlı... Nihayetinde akıyor gidiyor ömrümüzden seneler. Zamanı doğru kullanabiliyor muyuz peki ? Ne demek zamanı doğru kullanmak diyeceksiniz. Bir günü -24 saati- dilimlere ayırarak, hayatımızın istediğimiz kalite ve mutlulukta geçmesini sağlamaya çalışmak, zamanı iyi organize etmek. 24 saatin 7-8 saatini otomatik olarak uykuya ayırıyoruz, bu kaçınılmaz.

Halen okumakta olduğum kitapta uykunun insanlar için ihtiyaç olmadığından ve uykuda geçmiş hayatın heba olduğundan söz ediliyordu, ben ne yazık ki bu fikre katılamayacağım. Uyku benim için olmazsa olmaz ihtiyaçlardan biri. Uyumazsam ertesi gün ciddi şekilde yaşam kalitem etkileniyor hasta oluyorum.
Evet 7-8 saat uykuda geçiyor. Geriye kalan 16 saatin 8-9 saati de büyük çoğunlukla çalışıyoruz. Artık iş yaşamı olmayan çalışmayan insan sayısı az. Kalan 7-8 saati de en kaliteli ve bize mutluluk verecek şekilde kullanmak olmalı amacımız. Ben bu kalan 7-8 saatimi mümkün olduğunca kaliteli ve mutlu olacak şekilde kullanmaya özen gösteriyorum. Mesela olmazsa olmazlarımdan biri kitap okumak. Kitap okumadan geçmiş bir günün heba olduğunu düşünürüm. Günümün mutlaka 1 saatini kitap okumaya ayırırım. Bunu da yatmadan önce yapıyorum, yatmadan önce kitap okumak ruhumu besliyor, ertesi günümün ve rüyalarımın güzel geçmesini sağlıyor.

Düzenli olarak her gün spor yapıyorum mutlaka, 20 dakikada olsa zaman ayırıyorum. Spor mutluluk hormonlarımı harekete geçirdiği için daha bir mutlu ve keyifli hale getiriyor beni.
Müzik.. yine olmazsa olmazlarımdan.

İpod'um metroda, yürüyüş veya spor yaparken mutlaka kulağımdadır. İş yerinde de relax ve dinlendirici müzikler dinlerim. Beni daha dingin kıldığına ve yaşam kalitemi artırdığına inanıyorum müziğin.
Mutlu olmak istiyorsanız TV seyretmeyin diyor bazı uzmanlar ama ben buna pek katılmıyorum. Çünkü herkesin mutlu olma ve hayattan zevk alma durumu farklı. Ben TV seyretmekten ve bazı program ve dizilerden keyif alıyorum. Dinleniyorum, mutlu oluyorum, düşünüyorum, bazen hüzünleniyorum... Bazı dizilerim var devamlı takip ettiğim, onları özellikle kaçırmıyorum. İşte bunlar kalan 7 saatimi değerlendirdiğim ve bana mutluluk veren aktiviteler.

20 Temmuz 2010 Salı

İçimden Geldiği Gibi...

Yoğun bir günün ardından yazıyorum. Belki biraz da stresli ve hatta belki de öfkeli... Şimdi iyiyim ama gün içinde zaman zaman yaşadım bütün bu negatif duyguları.

Geçti gitti bitti çok şükür.. Şimdi iyiyim gayet.

Akşam bir arkadaşımla buluşacağım. Kendimi daha iyi hissetmem için bir neden daha :)

Tatil de git gide yaklaşıyor, hayırlısıyla bir an evvel gitmek arzusundayım. Böyle düşününce zaman geçmez bir türlü bilirim. Bu yüzden bu sıralar şimdi'yi yaşamaya çalışıyorum bir gayretle.

Hayat an'lardan oluşmakta ve biz şu an'ı, şimdi'yi yaşamazsak, yeterince zevk alamayız hayattan.

Neyse efendim bunlar derin mevzular :)

Adı üstünde günlük yazıyorum, günlük konulara dönmekte fayda var.

3 Aydır rejimdeyim ve yaklaşık 4 kg.ya yakın vermişim. Çok ağır kg. veriyorum zira metabolizmam yavaş. Buna da şükür diyorum. Ağır ama emin adımlarla gitmek her zaman iyidir diyerek bu yazımı da bağlamak istiyorum.

Bugünlerde herşeye şükrediyorum, şükür duygularım inanılmaz arttı ve bunu yaptıkça hem farkındalığım gelişiyor hem aslında şükredecek ne kadar da çok şey varmış bu dünyada diyerek bunun tadını çıkartıyorum.

Yine görüşmek üzere... sevgili günlüğüm.

6 Temmuz 2010 Salı

Temmuz'un ilk yazısı !

Harika bir yaz günü, Temmuz 2010'un ilk yazısını yazıyorum.

Dışarda sıcak ve güzel bir hava var. Ne var bunda Temmuz tabi ki sıcak olacak demeyin :) Zira bu sene inanılmaz yağmurlar yağdı, geçen haftaya dek, yağmurlu ve serin bir hava hakimdi Ankara'da..

Neyse artık yaz geldi inşallah. Topu topu 2 ay faydalanacağız güzelim yaz mevsiminden, Eylülden sonra yine başlayacak soğumaya. Ben de elimden geldiğince yazın tadını çıkartmaya bakacağım. İnşallah güzel, keyifli ve harika bir yaz beni bekliyor.

Evet efendim, günler güzel gidiyor. Ben kendimi bir kuş kadar hafif, mutlu ve özgür hissetmekteyim. Zaten öyleydi ama, artık iyice bir kuş misali hafif hissetmeye başladım. Çok şükür. Çok mutlu ve hafifim, inşallah hep de öyle kalmaya devam edecek.

Temmuz'da fazla bir hareket yok buralardayım. Ağustos'da tatil planlarım var hayırlısıyla, bir kaç arkadaş tatile gitmeyi düşünüyoruz.

Fırsat ve maddi imkan bulan herkes gidebilir umarım.

Hayatı seviyorum, yaşamayı seviyorum, bu dünyada olduğum ve bütün bu nimetlerden sınırsızca yararlanabildiğim için her an yüce yaratıcıya şükrediyorum.

Sevgiyle kalın, görüşmek üzere,

15 Haziran 2010 Salı

Enerjini yönetmek için Üç basit adım


Bugün internette gezinirken aşağıdaki yazıya rastladım... Gözümün önünde olsun baktıkça hatırlayım diye alıntı yapıyorum :)

Enerjini yönetmek için Üç basit adım:
  1. İSTE (önce neler istediğinin bir listesini yapmakla başla, üşenme hepsini yaz…)
  2. İNAN (sonra hayal et ve güven gerçekten inan… en önemlisi görselleştir, zihin kelimelerle değil imgelerle çalışır)
  3. OL ( entellektüel düzeyde sadece düşüncede kalmasına izin verme duygularınla hisset sanki gerçekten olmuş gibi)
Okurken ben bunları yapıyorum zaten diye düşünüyorsun (eh, hepimiz şöyle ya da böyle ‘secret’ı duyduk). Peki neden her istediğimiz olmuyor? Yanıtı korku, güvensizlik, endişe ya da önyargı olabilir mi? Endişe isteklerin önündeki en büyük engel, önyargı, endişe ve korkunun seni ele geçirmesine sakın izin verme. Geciktirmeden, sorgulamadan ve kuşyu duymadan harekete geç. Kazien modelini uygula; küçük denemeler ve bunların başarıları motivasyon verir.

İstekleri gerçekleştirmek eylem ve inanç gerektirir. Başlamak için isteğin gerçekleşmiş gibi hissederek deneme yap ve hatırla… hem de her gün! İşte, enerjiyi yönetmek için de birkaç pratik öneri (test edildi ve onaylandı):
  • Şükür (sahip olduklarına)
  • Görsel hareket (canlandırma)
  • İçsel huzur (keyif almadığın şeyi yapma, mutlu ol ve şükret)
Unutmayın;
  • Enerji dikkatin bulunduğu yere akar
  • Evrendeki herşey enerjidir
  • Enerji, her an varolmuş ve varolacaktır, herşeyin içinde ve dışındadır…
Wuji Gong (bir tür enerji çalışması) egzersizlerinde ustamın söylediği bir sözü söylemeyi çok seviyorum “You and the universe are One…” yani siz ve evren bir bütünsünüz…
- Alıntı -

9 Haziran 2010 Çarşamba

Krediniz Ne Kadar ?


Bugünlerde kafama takılan ve çözmeye çalıştığım bir soru var gündemimde.


insanları ne kadar tanıyorum ? Tanımak için neler yapıyorum ?


Bir süredir yeni tanıdığım insanlarla ilgili sıkıntılı durumlar yaşıyorum ve bu benim uzun uzun düşünmeme sebep oldu.


Nerede hata yaptım acaba diye düşünürken, budum. Önemli bir hata yaptığımı fark ettim.


Yaptığım hata yeni tanıştığım insanı yüz üzerinden yüz kredi ile hayatıma almak. Oysa doğrusu yüz üzerinden sıfır puanla hayatıma dahil etmek ve onun kendi kredisini kendisinin yükseltmesini sağlamak....


Çünkü o kişi, kredisini eksiltirken ister istemez size zarar veriyor.


Evet işte ben bu kredi konusunda hata yapıyorum maalesef. Puanları baştan fazla fazla veriyorum.


Hayatıma aldığım her kişiye, çok güvenerek, çok değer vererek yüz puan veriyorum. Ne yazık ki bazıları bu krediyi hak etmeyerek kötüye kullanıyor, günden güne kredilerini eksilere düşürüyorlar. Kredileri eksilirken bazen size o kadar nahoş şeyler yaşatıyorlar ki.....


Hayat insana her zaman birşeyler öğretir.


Bazen acı tecrübelerle oluyor bu ama olsun, böylesinden de memnunum, zararı yok.


Kişisel gelişim yolculuğumuzun amacı farkındalıklarımızı yükseltmek ve hayata dair kalıcı tecrübeler edinmek.


Daha mutlu ve kaliteli yaşamak için, gelen iyi-kötü herşeyi sevgiyle kucaklayarak, farkındalıklarımızı arttırmak ve yaşanan ne varsa minettar olabilmek. Galiba formüllerden biri de bu.


Son yaşadığım olayda çok öfkelenip kızsam da şu an bunu yapıyorum. Başıma gelen herşeyi sevgiyle kucaklıyorum.


Olaydan aldığım yegane ders hayatıma dahil olmaya çalışan insanları sıfır krediyle, misafir etmek. Kalıcı olmalarını veya olmamalarını onlara bırakmak ve sonunda oluşan olaylardan üzülüp, yıpranmamak.


Yazımın sonunda sizlere de vereceğim naçizane dost tavsiyesi budur. Siz siz olun hayatınıza dahil olmak isteyen tanımadığınız kişilere paranoyakça değil ama, ufak bir şüpheyle yaklaşıp, sıfır kredi ile alın hayatınıza.


Kredilerini yükseltmek onlara kalmış ! Her koşulda kazanan siz olacaksınız emin olun.


7 Haziran 2010 Pazartesi

Gerçek ve Hayal



Ne kadar arzu etsek de, her günümüz harika ve mükemmel duygularla geçecek diye bir kural yok.


Tıpkı bugün beni esir alan karamsar duygular gibi.
Biraz karamsar, biraz öfkeli, biraz paranoyakça... çokca da huzursuz. Kısacası istediğim kalitede bir gün geçiremedim.

Sabah öfkem yükseldi ve ara ara iniş gösterse de, gün içinde seyrini hiç bozmadı.
Neden mi öfkelendim ? Sabah iş yerinde tansiyonu yükselten bazı durumlar yaşandı. Aslında alışık olduğum durumlardı...

Bir an tahammülümü yitirerek öfkelendim ve sonra durdurmayı başaramadım. Kontrolümden çıktı herşey.


Bu duygular bana eşlik ederken, o kadar istedim ki bir sahil kasabasında yaşıyor olmayı ve denizi seyrederek hiç bir şey düşünmemeyi....
Bodrumda olabilmeyi mesela.. çok istedim... ve hemen Carol Saxe'nin resimlerine bakmaya başladım. (Yukardaki resim de ona ait..)

Bu resimlerde olağanüstü bir enerji var insana kendini iyi hissettiren, hayata karşı motive eden.....

Kimbilir belki de, gerçek ve hayalin birbirine karışmış olması ilginç kılıyor bu resimleri.

Gerçek dediğimiz de sadece bir hayalden ibaret belki de...

Ben de o zaman bu karmakarışık evrende, neyin gerçek, neyin hayal olduğunu düşünmeden, gün içinde yaşadığım bütün huzursuzluğun ve paranoyanın gerçek olmadığını kabul ederek, huzura yelken açmayı ve mutlu olmayı seçiyorum..... :)




4 Haziran 2010 Cuma

Sağlıcakla ve sporla kalın


Vee işte cuma.. bayılıyorum cuma günlerine :) özellikle de ertesi gün çalışmayacaksam...

Akşam ne yapsam diye düşündüm, sinemaya mı gitsem ? Olmaz hava sıcak, bayar vazgeçtim.


Arkadaşlarla takılıp, bir yerlerde birşeyler mi içmeli ? Olabilir, ama gerekli programı ve bağlantıları şu ana kadar sağlamadım, bu da biraz zor görünüyor.


Acaba spor mu yapmalı ? Tamam işte bu olabilir. Süper olur hem de..

Spora düzenli olarak haftada 3-4 gün zaman ayırıyorum. Beden sağlığımı ve formumu korurken, diğer yandan da ruh sağlığım üzerindeki katkılarını çok önemsiyorum.

Uzmanlar, sinirlerimiz bozulduğunda buzdolabı yerine spor salonuna koşmamız gerektiği konusunda uyarıda bulunuyorlarmış, kesinlikle katılıyorum, harika bir fikir.

Spor yaparken vücuttaki stres hormonlarının üretimi yavaşlıyor, böylece depresyon ve anksiyete semptomları azalıyor. Kişi, kendini sakin, serinkanlı, huzurlu ve mutlu hissediyor.

Seratonin salgılanması, kişiyi mutlu ettiği gibi uyku düzeni de sağlıyor, uyku kalitesinin artması da, uykuyu dinlendirici hale getiriyor.

Bu vesileyle de daha pozitif düşünmeye başlıyorsunuz. Daha pozitif düşününce de, etrafınızdaki herşey olumlu hale geliyor.

Uzun lafın kısası saymakla bitmez sporun nimetleri :)

Bol sporlu pozitif, sağlıkla dolu güzel günler bizim olsun.

Sağlıcakla ve sporla kalın.

3 Haziran 2010 Perşembe

Afiyet Olsun, Mutluluk Bizi Bulsun !


Dengeli beslenmenin mutluluğumu etkileyen önemli bir faktör olduğunu, rejime başladığım dönemlerde daima hissettim.

Bu sıkıntı ve mutsuzluğu hissettiğim dönemlerin birinde araştırdım ve beslenme ve mutluluk arasında önemli bir ilişki olduğunu gördüm. Dengeli beslenmek ve mutlu olmak adına, 60 kg. iseniz, hergün 60 gr. hayvansal protein almak zorundasınız.

Normal şartlarda (rejimde olmayan) bir insanın 2800 kcal enerji tüketmesi gerekiyor.

Günlük olarak tüketilen toplam proteinin en az yarısının hayvansal kökenli olması halinde ise, beslenmemizin kaliteli ve dengeli olduğu kabul ediliyor.
Özellikle tavuk eti ve yumurta ve sütün dengeli beslenmeyi sağladığını ve bunu da herhangi bir sağlık sorununa neden olmadan gerçekleştirdiğini öğrendikten sonra, menümde çokca yer almalarını sağladım bu ürünlerin.

Beslenmede hayvansal protein tüketiminin yeterli düzeyde olması, insanların fiziki ve ruhi olarak güçlü kalmalarını sağladığı gibi, daha önemli olarak da yüksek bir beyin gücüne sahip olmalarını mümkün kılıyor.
Böylece sağlık, mutluluk ve başarımızın sağlanması ve devamı için daha fazla hayvansal ürünler tüketmemizin gereği çıkıyor ortaya.

Acının da ruh sağlığı üzerinde olumlu etkilerinin olduğu yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmış. Ağızdaki yanma duygusu beyine mutluluk duygusu veren endorfin maddesinin salgılanmasını tetikliyor ve mutlu olmaya sebep oluyor.

Herhangi bir krizle karşılaştığımızda yemeklerinize birac acı serpebilir veya yeşil biber yiyerek mutlu olabilirsiniz. Meyvelerden muz ve ananas da serotonin içerdikleri için mutlu olmamıza yardımcı oluyorlar. Buna rağmen bir krizle karşılaştığınızda çikolata yemeden sakinleşemeyenlerdenseniz o zaman bir parça çikolatayı kendinizden esirgemeyin.

Çikolata stresin bir numaralı düşmanı. Dilinizin üstünde bir parça çikolatayı yavaşça eritip, o coşku veren tadı almanız, hayatın oldukça keyif veren yanlarından biri kuşkusuz. Üstelik çikolata beyindeki serotonin seviyesini artırıyor, böylece mutlu olmamızı sağlıyor.


Bizleri mutlu eden gıdalar özetle bunlar, afiyet olsun, mutluluk bizi bulsun :)

2 Haziran 2010 Çarşamba

Kendinizi Sevin !


Kendinizi sevin...

Kendinizle konuşun, iltifat edilmeyi öğrenin, başarılarınıza odaklanın... Hintli Terapist Jaspal Singh'in kendimizi sevmemiz için önerilerini mutlaka uygulayın!

Hintli Terapist Jaspal Singh, bedenin sağlıklı yapısını korumak için işte bunları öneriyor. Singh, 28 Mayıs’a kadar Anantara Spa’da beden ve zihin bağlantısına dayanan özel metodlarıyla harika deneyimler yaşatacak. Gelin onun öğretilerine göz atalım...

Gün içinde hem fiziksel, hem psikolojik hem de zihinsel ve duygusal stres baskısı altında kalabiliyoruz. Stres sadece bir problem olarak hayatımızda yer almıyor; hayatımızın bir parçası olarak pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Fiziksel ve zihinsel anlamda bedenimizi yıpratıyor. Bu yüzden stresin her türlüsü ile mücadele etmeyi öğrenmek gerek. Bunun için...

Karşılaştırma yapmayın

Kendimizi başkaları ile kıyasladığımızda her zaman kaybederiz. Bizim bir konuya bakış açımız, başkaları için önemli olmayabilir. Başkalarına karşı olan bakış açımız onları bizim gözümüzde mükemmelleştirirken, bizi kendi gözümüzde sıradanlaştırabilir. Kendinizi başkaları ile kıyaslamaktan kaçının. Kendi varlığınızı kabullenin.

Başarılarınıza odaklanın

Kendi kendinizi yargılarken, size özel olumlu yönleriniz üzerinde daha çok durun. Sahip olduğunuz yetenek ve davranışlar mükemmel bir insan olmanızı sağlayabilir.

İltifat edilmeyi öğrenin

Güzel olmak, başkaları tarafından fark edilmek isteyebilirsiniz. Eğer birileri size iltifat ediyorsa, teşekkür etmeyi unutmayın. Buna bir anlam yüklemeyin ya da yargılamayın. Bunu içinizde bastırmamanız, kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

Kendinizle konuşun

Kendi gözümüzde bir değerimizin olması gerçekten çok önemli. Peki kendimize ne kadar değer veriyoruz? İçinizden gelen sesi dinleyin: Kendi kendinize güzel şeyler söylüyor musunuz? Vücudunuza iltifatlar ediyor musunuz? Kendinizi teşvik edici kelimeler kullanıyor musunuz? Eğer cevabınız “hayır” ise kendinizi yeniden konumlandırmak için eleştiri içerikli kelimeler yerine övgüye yer veren kelimeler kullanmayı deneyin. Hayatınızı değiştirmeye başlayacaksınız.

Başkalarına iltifat edin

Başkalarına iltifat etmeyi öğrenirken, onlara karşılık vermenin kurallarını da öğrenmeyi ihmal etmeyin. Eğer karşılık verirseniz, karşılık alırsınız. Başkaları tarafından iyi bir şekilde kabul edilmeyi öğrenirseniz, kendi kendinizi de önemsemeyi öğrenirsiniz. Hatırlayın; aşık olmak, sevginizi paylaşmak demektir. Kendi varlığınızı kabul etmek demek, başkaları tarafından kabul görmek demektir.

Pozitif olun

Kendinizden nefret edebilirsiniz ya da kötü alışkanlıklarınız olabilir. Vücudunuz bütün negatif duyguları kendine çekebilir. Çevrenizi saran problemler sizde negatif duygular yaratabilir. Ruhumuzun derinliklerine kadar bizi saran bu olumsuz duygulardan kurtulmamız gerekir. Bunun için farklı bir perspektif sunun pozitif şeylere odaklanmalıyız.

Şükretmeyi öğrenin

Kendinize ve insanlığa verdiği güzel şeyler için şükretmeli ya da teşekkür etmelisiniz. Çevremizde sorunları olduğunu hissettiğimiz birileri varsa onlara yardım etmeliyiz. Şükretmek günlük yaşantımızın bir parçası olmalı. Şükretmek, sadece kendiniz için değil yaşadığınız toplum için de iyi bir insan olmanızı sağlayacaktır.


Nilüfer Pazvantoğlu, Hürriyet Kelebek

Kendini gerçekleştirmek nasıl olur?


Kendini gerçekleştirmek nasıl olur?

Kişiliğiniz ve yaşamınızda değiştirmek istediğiniz şeyler var mı? Kendini gerçekleştirmiş insanın özellikleri nelerdir?

Kişisel Gelişim Uzmanı ve NLP Master Pratisyen'i Hürriyet Kalalı, kendini gerçekleştirme konusunda şu soruyu soruyor:

''Eğer istediğin her şeyi yaratabileceğini bilseydin; bu senin için bir hayal değil, apaçık bir gerçek olsaydı; sınırlandırılmamış olsaydın, nasıl bir hayat yaratırdın kendine?

Bu soruya, “şimdi yaşadığım hayatı” diye cevap verirsen, kendini gerçekleştirme yolculuğunda başarıyla ilerliyorsun demektir.

Eğer bu soruya, şimdi yaşadığın hayatı değil de, başka bir hayatı tanımlayarak cevap verirsen; o zaman kendini gerçekleştirme yolculuğuna bir ara vermişsin, soluklanıyorsun demektir.''

Kendini gerçekleştirmiş insan nasıl olur?


1- Bu insanlar, yaşamın her yönünü severler, şikâyet etmekle ya da olayların daha değişik olmasını istemekle vakit kaybetmezler.

2- Bağımsızlıklarına çok düşkündürler. Aileye güçlü bir sevgi ve bağlılık duymalarına rağmen,ilişkilerinde bağımsız olmaya özen gösterirler.

3- Sevgi anlayışları, sevdiklerine hiçbir değeri zorla kabul ettirmemeyi gerektirir.

4- Onay aramak gereksinimleri yoktur. Övgü ve ödül talep etmezler.

5- Çok açık ve dürüst konuşurlar, çünkü vermek istedikleri mesajları, başkalarını memnun etmek için dikkatli sözcükler arkasına gizlemezler.

6- Gülmeyi ve başkalarını güldürmeyi iyi bilirler.

7- Kendilerini şikâyet etmeden kabullenirler. Fiziksel benliklerini, sahteliklerle gizlemezler.

8- Doğal yaşamı takdir ederler. Başkalarına eğlenceli gelmeyen şeylerden zevk alma yetenekleri vardır. Gün batımını izlemek, ya da kırlarda küçük bir gezinti yapabilmek, doğum yapan bir kediyi izlemek onlar için mükemmel bir şeydir ve şükran duyarlar.

9- Başka insanları çok iyi anlarlar ve asla şaşırıp şok olmazlar.

10- Gereksiz kavgalarda asla taraf olmazlar.

11- Hastalık hastası değildirler.

12- Dürüsttürler, asla yalan söylemezler, olayları çarpıtmazlar.

13- İnsanlar hakkında konuşmaz, insanlarla konuşurlar.

14- Titizlik ya da düzenlilik gibi dertleri yoktur, verimli yaşamaya bakarlar. Organizasyon nevrozundan bağımsız oldukları için yaratıcıdırlar.

15- Bu insanların müthiş bir enerjileri vardır. Enerjileri doğaüstü değildir, yalnızca yaşamı ve yaşamdaki aktiviteleri sevmelerinin bir sonucudur.

16- Şiddetli bir merak duygusuna sahiptirler. Hep araştırır, yaşamlarının her anını kavramak isterler. Her insan, her varlık ve her olay, daha çok öğrenmek için bir fırsattır.

17- Başarısız olmaktan korkmazlar, hatta onu sevinçle kabul ederler. Bu insanlar, kendilerine zarar verecek duyguları yok etme ve kendilerine verdikleri değeri artıracak olanları doya doya yaşama yeteneğine sahiptirler.

18- Bu mutlu insanlar,asla kendilerini savunma gereksinimi duymazlar. Basitçe 'her şey yolunda, biz yalnızca farklıyız. Anlaşmak zorunda değiliz' derler. Bir tartışmayı, kazanma ve karşısındakini konumunun yanlışlığına ikna etme gereksinimi duymadan, burada keserler.

19- Değerleri dar değildir. Kendilerini tüm insan ırkının bir parçası olarak görürler. Daha çok düşman öldürmekten sevinç duymazlar.

20- Kahramanları ya da putlaştırdıkları insanları yoktur. Herkesi insan olarak görür ve hiçkimseyi kendilerinden önemli konuma getirmezler.

21- Başkalarının yeteneksizliğ i nedeni ile kazanmak yerine, zaferi kendi çabaları ile elde etmeyi yeğlerler.

22- Komşularının ne yaptığını fark etmezler, çünkü var olmakla meşguldürler.

23- En önemlisi bu insanlar 'KENDİLERİNİ SEVERLER'. Kendilerine acımak, kendilerini reddetmek, kendilerine öfkelenmek için zamanları yoktur. Elbette sorunları vardır, ama sorunların onları duygusal paralizasyona götürmesine izin vermezler. Tökezleyip düştüklerinde, tekrar ayağa kalkar ve sızlanmadan yaşamaya devam ederler.

24- Hatalı alanlardan bağımsız insanlar, mutluluğu kovalamazlar, sadece yaşarlar ve mutluluk onları bulur. Gerçekten nadir bulunan insanlardır, onlar için her gün mükemmeldir...


Kaynak Kitap
Hatalı Alanlarımız
Dr. Wayne W. Dyer
Profil Yayıncılık

1 Haziran 2010 Salı

Müzik ve İnsan


Müziğin insan ruhu üzerinde önemli etkilerinin olduğu uzun yılladır biliniyor.

Ben de bu etkiyi yakından hisseden ve ruh halimi dengede tutmak adına, bol bol müzik dinleyen biri olarak, çoğunlukla relax müzikler eşliğinde günlük işlerimi sürdürürüm.

Çalışırken, kitap okurken, evde birşeyler yaparken mutlaka müzik dinlerim. Ancak bu konuda oldukça seçiciyimdir.

Çoğunlukla Türkçe sözlü müzikleri tercih etmem, hatta çok uzun süredir Türkçe sözlü müzik dinlemiyorum.

İnsanı rahatsız eden ve sürekli birbirinin tekrarı ritmleri, gerekse kayda alınmayacak türden komik sözleriyle bana hitap etmiyor. (Ancak çok sıkı bir fanatiği olarak Tarkan'ı ayrı tutuyorum. Tarkan'ın bir istisna olduğunu söylememe bilmem gerek var mı ? Biliyoruz ki istisnalar kaideleri bozmaz..)

Müziğin insan ruhu üzerinde etkisini Alman filozof Hegel şu sözlerle ifade etmiş.

" Müzik bir anlamda bilincimizi tutsak eder ve bilincimizin kapsamı bu ses akımı tarafından sürüklenir. Dış dünya ile olan ilişkiler tamamen kesilir. Kişi hayal ve anılarından kurulu bir dünyada yaşar. "

Evet aynen Hegel'in söylediği gibi, bende de aynen böyle olur, mesela dinlemeyi tercih ettiğim Latin müziği ise, kendimi bir anda müzik ve renklerin birleştiği o şahane ada Küba'da buluveririm. Tombul parmaklarıyla puro saran yerli kadınlarla birlikteyimdir o anda. Köşe başlarında müzik yapıp dans eden çılgın dansçıların o müthiş ritmine kapılıp dans etmeye başlarım onlarla birlikte, Küba'nın yakıcı ve nemli havasına aldırmaksızın.

Eğer dinlediğim bir zen müziği ise, uzak doğuda bir yerlerde buluveririm kendimi. Oldukça genç ve güzel bir geyşayımdır 17. yüzyılda. Mesleğim erkeleri eğlendirmek ve onlara hoş vakit geçirtip, her zaman güzel görünmek olsa da, kalbim aşık olduğum yakışıklı delikanlıdadır...

Eğer Frank Sinatra, Fred Astaire veya Ginger Rogers'den birşeyler dinliyorsam, Broadway'de bir müzikalde buluveririm kendimi birden. Oradaki dansçı kızlardan biriyimdir. Bu renkli ve ışıklı dünyada olmayı ve bu müthiş şarkıcıların söylediği muazzam şarkılar eşliğinde dans etmeyi çok seviyorumdur.

Benim müzik dinleme serüvenim budur..

Mutluluk vericidir, hayallerle bezenmiştir.

Sonuç olarak, evrenin ve doğanın parçası olan insan kendinde ve yaşamda mevcut herşeyin varlığını da müzikte bulur. Galiba insanın müzikten etkilenme nedeni de budur.

Ben de olduğu gibi,

Sevgilerimle,

Mutluluk İçimizde !


Selam dostlar,


Uzun süredir düşünüyorum ve bu konuda okuyorum, yazıyorum kısacası çalışıyorum.


İçimizdeki potansiyel mutluluğu nasıl aktif hale getirebiliriz ?


Konuya yönelik o kadar çok çalışma var ki, seçenekler sonsuz.


Hayatın içindeki bu sonsuz seçenekleri ve teknikleri sizlerle paylaşmak, konuşmak, tartışmak üzere böyle bir blog açmaya karar verdim.


Halen yazmakta olduğum bir bloğum daha var.


Milliyet blog yazarıyım. Bakmak isteyenler için adresim :




Bu blogda sizlerle birlikle olmaktan ve hayata ve özellikle mutluluğa dair her konuyu sizlerle paylaşmaktan büyük keyif alacağımı bilmenizi isterim.


Hepinizi çok seviyorum iyi ki varsınız.